“DEVLET-PARALEL YAPILAR, GÜVENLİK VE YARGININ SAYGINLIĞI” (HAYVAN HAKLARINA VURGUYLA)

Kategori: Genel | 0

Her ay sivil toplum örgütlerinin katıldığı, Türkiye Küçük Millet Meclisi toplantılarında milletvekilleriyle buluşuyor ve bir konu başlığı altında konuşuyoruz. Konular çoğunlukla poltik konular ve hayvan hakları aktivisti olarak bu toplantılara katılıyorum. Siyasete hayvan haklarını bağlamaya çalışıyorum. Bir bakın bakalım, aşağıda yer alan konuyu nasıl hayvan haklarına bağlamışım:))) Okumanız dileğiyle…

“DEVLET-PARALEL YAPILAR, GÜVENLİK VE YARGININ SAYGINLIĞI”

Sunum: TkMM Çalışma Grubu (VİDEO)

Merhaba sözlerime size bir masal anlatarak başlamak istiyorum. Bu masal ve kahramanlarının günümüzle hiçbir ilgisi olmadığının altını özellikle çizmek isterim.

Çok eski yıllarda, uzak diyarlarda bir krallık varmış. Bu krallığın geniş toprakları, kocaman bir ordusu, sarayları, hanları, hamamları varmış. Sultanı çok kudretli bir adammış ve aklına, bir gün bu saltanatının yıkılacağı hiç gelmezmiş. Cariyeleri, mahtumlarıyla mutlu mesut bir hayat sürermiş bu sultan. Zenginlik ve güç o kadar kanına işlemiş ki, artık onun için halkının hiç önemi kalmamış. O, saraylarda, malın mülkün, ihtişamın içinde yüzerken, kurduğu sofralar, becerdiği cariyeler yedi düvele nam salarken halkı açlıktan kırılıyormuş.

Gel zaman git zaman bu sultan, gücünü koruyabilmek için bazı vezirlerine özel görevler vermiş. Birine sen polisimi, birine sen tapumu, birine sen hastanelerimi yönet diyerek tüm devleti vezirlerine dağıtmış. Ordusunu verdiği veziri bir toplantıda bu ordu beni dinlemiyor diye dert yanınca, sultan kızmış, kızarmış, morarmış… Sonunda dış güçlerden de destek alarak orduyu tasfiye etmeye, hapislere atmaya karar vermiş.

Her şey yolunda gitmiş ordunun üst düzeyi, yargı içinde yer alan, sultanın yerleştirdiği tetikçilerle, sahte deliller ve kurgu davalarla olduğu gibi içeri alınmış. Şimdi orduyu da vezirler yönetir olmuş. Bu arada sultan bir eli yağda bir eli balda servetine servet katıyormuş.

Sultan güçlendikçe hırçınlaşmış, zaten aksi biriymiş, şimdi hiç çekilmez olmuş. Herkesi ulu orta tokatlıyor, vezirlerine hakaretler yağdırıyormuş. Vezirler bu durumdan çok rahatsız olunca, sultana dur demek istemiş. Üstelik dur demek için, yıllardır muhalifleri sindirmek için kullandıkları benzer yolları kullanmak istemiş. Ses kayıtları cıvıtır denilen, kahve köşelerine düşmüş…Herkes bu kayıtları konuşur olmuş ama sultan için bir şans halkı azıcık cahilmiş. Duyduklarına inanmak yerine darbe palavralarına inanmış.

Sultan durumun vehametini bunu fark etmiş ve bu vezirlere akçelel adını takmış. Onları devlet içinde devlet görmüş. Oysa onları göreve getirenin kendisi olduğu gün gibi ortadaymış.

Son bir hızla her türlü yetkiyi verdiği bu vezirleri görevden almaya hapislere atmaya başlamış. Kendisini kimin güçlendirdiğini, zenginleştirdiğini unutuvermiş. Bu akçelel yapının çok ağırına gitmiş ve sultanın devlet kesesinden çaldıklarından halkı haberdar etmiş. Ancak halk derin bir uykunun içinde, sıcak bir evde makarna yeme rüyası görüyormuş…

Masal bu ya aralarında sorunlar büyüyünce, her iki tarafta şunu fark etmiş ki, ortada devlet denilen bir şey kalmamış. Orduyu tasfiye için kullandıkları yabancı güçler, ordu dâhil devleti ele geçirmiş. Sultan son bir umutla halkına sarılmış halkından destek istemiş. Şunu görememiş ki, artık halktan destek alsa da çok geç. Başına Fısır ülkesinin sultanının yaşadıkları gelecek. Halk ona destek olsa da olmasa da tasfiye ettiği ordusu onu devirecek, çünkü ordu artık krallığın değil, yabancı güçlerin ordusu olmuş…

Neyse, bu masalın sonunda onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine demek isterdim ama masal, onlar kaçmış yurt dışına ordu çıkmış kerevetine diye bitmiş…

Bu masalı duyunca hep hüzünlenirim, bence bir ülkenin ordusu ulusal olmalı ve dış güçlerin müdahalesinden uzak tutulmalı ve darbelerden uzak durmalı. Neyse ki, bizim ordumuz, artık hem ulusal bir ordu ve hem de darbeci değil…

Bu masalı anlattığım kedim Mia bir gün bana dedi ki, “yahu bu kümese tilkiyi bekçi tutmaya benzemiş, er ya da geç kümes talan olur, bekçi ihya.” Güldüm ona dedim ki, “tilki bekçi olsa da, hain olsa da çiftçi, unutma halkın çoğunluk gücü var. Uyanırsa uyuduğu uykudan, ne sultan tanır, ne bekçi, ne ordu ne de yabancı güç…”

Kedim Mia, bu masalı size anlatacağımı duyunca, sizlere okumama için kısa bir mesaj gönderdi.

“Şu kış günü sokaklar da aç susuz yaşamaya çalışan, hiçbir iktidar gücü olmayan, orduları, polisleri olmayan tüm hayvan arkadaşlarıma sahip çıkın ne olur. Unutmayın, yüreği hayvan sevgisiyle dolu bir toplum, her zaman doğru seçimler yapacaktır ve kendisini ezeni, soyanı değil kendisiyle birlikte yüceleni iktidara getirecektir.

Hayvan aktivistlerine, derneklerine, federasyonlarına yardımınızı esirgemeyin, hiç olmadı onlar için sıcak bir yuva yaratın, biraz da makarna koyun önlerine sahte et suyuyla tatlandırılmış, evlerinizin önüne koyun yemek artıklarınızı. Onların sizi ömür boyu seveceğini göreceksiniz.

Dünyayı güzellik kurtaracak, bir hayvanı sevmekle başlayacak her şey…

Sevgiler…

 

Dr. Semih DİKKATLİ | Psikiyatri & Psikoterapi Uzmanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir